31 Ağustos 2014 Pazar

BİR BODRUM EFSANESİ

 
HERMİAS-YUNUS SIRTINDAKİ ÇOCUK/FAZIL SAY


31/temmuz/2014-perşembe bayramın son günü gerçekleşecek Fazıl Say'ın “HERMİAS-Yunus Sırtındaki Çocuk” konseri için tatil öncesi bilet almıştım.Konser günü erken çıktığımızı düşünsek de Bodrum merkezden Turgut Reis'e gelmemiz 1,5 saati buldu.Trafik kalabalık ve berbattı.Hatta yolun sonuna doğru yetişme ümidimin kalmadığını düşündüğüm  için yeğenime acele etmemesini özellikle rica ettim.Kimbilir merkezde trafik nasıldı?Üzüldüğümü belli etmek istemedim ama bu konseri izlemeyi ve dinlemeyi çok istiyordum.Bu durumlarda elinden oyuncağı alınan çocuklara dönüyorum.Hıncımı bir şeylerden çıkarmalıyım ama arabanın içinde bulunan hiç kimsenin suçu yok ki.Nasıl durumdayım düşünün.
Merkeze girmeden yeğenler akıllı telefona başvurdu ve o da  bize hangi yolu takip etmemizi söyledi.Ordan burdan aaaa marina'nın önündeyiz.İki dakika var.Ümitsiz bir şekilde yeğenle koşturduk yetişiriz diye.İçerisi dolu ama kapıda hâlâ epey bir kalabalık var.
"Ohhh"
Bu tür şeylerin zamanında başlamasından yana olan ben bir seviniyorum bir seviniyorum.


1.Bölümde Fazıl Say'ın  "Water-Su" Piyano Konçertosu'nu dinledik.
Sevdiğim bir konçertosudur.
İçinde sizi şaşırtan bir çok unsur var.
Amatör bir dinleyiciyim.Size geçip de klasik müzik dilinde ahkam kesemem.
Alaturkadan alıp sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor.Biraz sonra neyle karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz.İşte ben bunu seviyorum.“Mavi Su”da denizleri, “Kara Su”da gece yarısında gölleri,“Yeşil Su”daysa nehirleri anlattı.


2.Bölümde Fazıl Say "Hermias-Yunus Sırtındaki Çocuk" (Dünya Prömiyeri) dinledik.
Yunus:Fazıl Say,piyano
Selçuk Yöntem,anlatıcı
Anne:Serenad Bağcan,vokalist
Hermias:Erkek çocuk soprano
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası/Naci Özgüç,orkestra şefi
Işık:Yakup Çartık
Kostüm:Başak Özdoğan


Bu eserle birlikte insanın içindeki çocuğu her zaman her şekilde yaşatması ve yanında taşıması gerektiği inancım daha da pekişti.Ama dostluk adına 
"Ahhh yaşadığımız hayatta da böylesine dostluk olsa."
diye içimden geçirmedim değil.
Ben,böyle dost bulamadım.Dost diye düşündüklerimin ise dost olmadığını hâyâl kırıklığı ile yaşadım.


Fazıl Say ise “Bu,benim dostluğa inanan,dostluğu anlatan eserim oldu.
Hayatta artık dost olmamızın çok zor olduğu insanlar oluştu.
Kötülüklere maruz kaldığımız da oldu ama yine de dost olmaya olan inancımızı kaybetmememiz gerekiyor." diyor.


Efsaneyi D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali kitapçığından bir alıntıyla anlamanızı sağlayayım;
Hermias,Muğla Güllük adındaki sahil kasabasında 3 bin yıl önce geçtiği söylenenGrek kökenli bir Ege efsanesidir.Bu efsaneye göre Hermias,Ege Denizi'nin en güzel çocuğudur.Arkadaşlarıyla denizde oynadığı bir gün gözden kaybolur.Her yerde aranır ama izi bulunamaz.Bir süre sonra Hermias'ı denizde,bir yunusun sırtında gördüğünü söyleyenler çıkar.Günler sonra,Hermias ve yunusun cansız bedeni sahilde bulunur.İkisinin son görüldüğü yerde,som altından 20-30 metre yüksekliğinde,sonradan yıkılan devesa bir heykel yapıldığı bilinir.




NOT :
Fotoğraflar bana aittir.

28 Ağustos 2014 Perşembe

SANAT HER ZAMAN OLMALI


HANGİ DALI OLURSA OLSUN


Bu aralar sıcaklardan pek dışarıya çıkmak istemiyorum.Kalabalık yerlerden de kaçıyorum.Keskin ter kokusunun burnumu ziyaret etmesini istemiyorum.Her ne kadar çantamda yedek t-shirt taşısamda aynı duruma düşmek istemem.Güzel kokmak gibisi yok.





İstanbul'un ara sokaklarında sakin bir şekilde dolaşmak hoşuma gidiyor.Yeri geliyor yeni yerler keşfediyorum.
Fotoğraf çekiyorum.





Graffiti sanatı ara sokaklara hakim olmuş.Dükkanların kapanmış kepenklerini,boş duvarları renklerle şenlendirmiş sokak sanatçıları.İyi de etmişler.




Geçmiş haftaların birinde ARTER'de Füsun ONUR'un "aynadan içeri" isimli sergisini gezdim.Sergi,Türkiye çağdaş sanatının öncülerinden Füsun ONUR'un 1960'lardan günümüze uzanan yarım asırlık sanatsal üretimi içinden seçilen 40'ın üzerinde yapıtı biraraya getiriyor.




Adını Lewis CARROLL'ın aynı adlı kitabından ödünç alan sergi,Füsun ONUR'un üretimine kronolojik ya da tematik bir düzen önermekten ziyade,ONUR'un son derece özgün ve sezgisel bir kavrayışla yapıtları arasında kurduğu geçişkenlikler ve bağlantıların izinden ilerliyor.
(Füsun ONUR'la ilgili yazı sergi kitapçığından alıntılanmıştır.
Sergi 28/05/-17/082014 tarihleri arasındaydı.Bitti.)


Bu yaz sıcağında tiyatro olur mu demeyin?İkincikat'ta iki oyun izledim:"POZ" ve "LET".


"POZ" oyununu sevdim.Sezonda oynayacak oyunlardan diye düşünüyorum.Oyunu izleyeceğim gün epey ünlü vardı.Onların bir çoğunu tiyatro da izledim.Bir koltuk öteme etrafına sıcak,samimi enerjisini yayarak Beren Saat oturdu.Bu zarif,nazik,güzel insanı (Kıvanç Tatlıtuğ ve Kenan İmirzalı'yı) da bir tiyatro oyununda izlemek isterim.
Esra Dermancıoğlu'na bayıldım.Hele sona doğru inişli çıkışlı duygu selini ne güzel yansıttı.Emeği geçenleri kutluyorum.


Diğer izlediğim oyun "LET".
Oyunculuklara diyeceğim bir şey yok.Barış Gönenen'i ilk "limonata" oyununda izlemiştim.İnsanın kendine yaptığı katkıyı seneler nasıl da fark ettiriyor.Oyun beni sarıp sarmalamadı.Göndermeler güzeldi ama ne bilim oyun şöyle yüreğimden yakalayamadı.ilk önce oyunun kendisi çarpmalı daha sonra içerisindeki göndermeler oyun içerisinde yerini bulup izleyiciyi can evinden vurmalı diye düşünüyorum.

Neyse değişik günlerde çektiğim fotoğrafları sizlerle paylaşmaya devam edeyim;












NOT :
"POZ" ve "LET" oyunları için kullanılan iki fotoğraf İkincikat'ın internet sitesinden alıntılanmıştır.
Diğer fotoğraflar bana aittir.

24 Ağustos 2014 Pazar

"BÜLBÜL YUVASI" 4 (ÖYKÜ)


DUT KURUSUNU SEVMEM O ZAMANLARDAN KALMADIR


"Bülbül Yuvası" nın mutfağında babaannem beni,bir kucağına alıyor bir omuzuna çıkarıyor.
"Mamilim az kaldı."
diyerek beni avutmaya çalışıyor.
Ramazan ayındayız,herkes oruç.
Çocukluk ya,ben de oruç tutmak istemişim.Gece beni kaldırmasalar da kendiliğimden kalkmış evdekilerle yemek yemişim ve niyetlenmişim.
Uzun yaz günleri.Günün sonuna doğru hem susuzluk hem açlık.Çok kötü olmuşum.Ama ye-iç deseler de hiç birine yanaşmamışım.
Babaannemin kucağında o günü öylece bitirmişim.Sonrası beni hediyelere boğduğunu hatırlıyorum.

Bir de bayram günlerini hatırlıyorum.
Yeni alınan kıyafetlerimle uyurdum.
Onları alıp yan tarafta duran sandelyenin üzerine koyarlardı ama ben yine oradan alıp baş ucuma koyardım.
Bayramlıklarımızı giyip erken saatlerde "Bülbül Yuvası" ndan ikinci kata bayramlaşmaya inerdik.Babaannemin elini öptüğümüzde bize içi kabarık yeni bir mendil verirdi.Mendil içerisinde para,şeker,lokum ve şimdi hatırlayamadığım başka şeylerde olurdu.
Dedemi de tembihlerdi
"çocuklara para ver ha."
diye.Verir miydi vermez miydi pek hatırlamıyorum.

Babaannem odasından pek çıkmazdı.
Ya uyur ya da namaz kılar görürdük.
Uyanıksa yatağına koşar bize masal anlatmasını isterdik.Çok güzel masallar anlatırdı.Merak ederdik dedemle nasıl evlendiğini,anlatmasını isterdik.Çocuk gözümüzle görebiliyorduk iki farklı dünyanın insanları olduklarını.
Babaannem başlardı anlatmaya;
"Kolejde okurken okul çıkışlarında dedeniz peşime takılıyordu.Rahatsız olmaya başlamıştım.Arıma bunaldım.
Adım çıkacağına evlenmeyi kabul ettim."
Vali kızı için bu kadar kolay olmasa gerek.Sanki içinde aşk vardı diye düşünürdük.Hiç bir baba iyi yetiştirmek için çabaladığı kızını gidip de bir serseri delikanlıya heba olsun diye vermezdi.Sormuşlar;
"kaderime razıyım."
demiş.Öyle böyle bu evliliği ölene kadar sürdürdü.

Kimi zaman odasında ki yüklüğün altında bulunan  dolaplardan birinin kapağını  içinden istediğimizi almamız için açardı.
Neler yoktu ki;Dut kurusu,
pestil,ceviz,kayısı,bandırma ve hatırlayamadığım bir sürü şey.Dut kurusunu sevmem o zamanlardan kalmadır.Bir yerlerde görsem hemen alırım.Yerken de her daim bu güzel günleri hatırlamak beni mutlu eder.

Babaannemi severdim.Onunla bir arada olduğunuzda size huzur verirdi.
Kendinizi mutlu hissederdiniz.
Son günlerinde yatakta sessizce uzanıp ölümü beklediği anlarda küçük olmama rağmen çok üzüldüğümü hatırlıyorum.
Normalde her zaman yatıyor görsek de o an ona yatmayı yakıştıramamıştım.Gidip elinden tutup o yataktan kaldırmak,
kucağına oturup anlatacağı masalı dinlemek istemiştim.
Yaşımız ne olursa olsun sevdiğimiz insanlara ölümü yakıştıramıyoruz.
Ölüm herkes için ama sevdiklerimizden uzak olsun istiyoruz."Ölüm" ne kadar soğuk bir kelime.

Yaşanılan her anın içerisinde dolaylı ya da dolaysız sevgi var.
Yaşadıklarımız,sevgi denilen şeyi elimizde olmaksızın öğretiyor.
En azından nasıl olması gerektiğini biliyoruz.Yeri geldiğinde geçmişe gidip sorgulamalar yapınca
"bu nasıl sevgiymiş?"
diye yorum yapabiliyoruz.
Sevgi,farklı zamanlarda farklı mıdır?
Sevgi,evlat mı ayırır?

Ailede çocukları en iyi tanıyacak kişi annedir.Dolayısiyle sevdiği söylenen oğul sarı binanın dışında bir yerlerde yaşamalıydı diye düşünürüm.
Babaannem bu konuda bencillik yapmış diye aklımdan geçiririm.
Söylenecek çok söz var ama hiç bir şey söylemek istemiyorum.Şimdiki düşüncelerimle çocukca bakışımı,
hayalimi,sevgimi yıkmak istemiyorum.
Esasında sevgi kendiliğinden yıkılmaz.
Yıkılır.Yıkarlar.
Sadece gözlerini kapatır görmek istemezsin.Yoksa her şey apaçık ortadadır.Görmek istemezsin.
İnsanlar anlatır,senin de işine gelir öyle kabul edersin.
Sevgi çıkarsızdır.
Küçük de olsa bir çıkar varsa o sevgi değildir bence.
Sevgi çıkarsızdır.
Sevgiyi anlamayana ise
"davul zurna az sivri sinek saz."

NOT :
Öyküme konu olan resim "DOKUNMAK" serisinden yağlıboya bir çalışmamdır.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

BODRUM / TÜRKBÜKÜ MANTICI


BODRUM / TÜRKBÜKÜ MANTICI



Bodrum tatilini yaşarken tatil süreme göre bir kaç kere Türkbükü'ne giderim.Sevdiğim bir yerdir.Ailenin diğer fertleri de sever.Ama kalmayı ve burada yaşamayı asla düşünmem.
Yıllar önce bu beldeyi tanımak için Türkbükü Voyage Otel'de kalmıştım(güzel bir tesis).



Türkbükü sahili her biri isim yapmış otellerle kendi iskelesine sahip onlarca restoran-barla kaplıdır.
Bunlardan Divan hoşuma gider.
Buraya geldiğimizde ya Divan  ya da sahil yolunun sonunda bulunan Mantıcı'dayızdır.



Oteller ve çevresindeki beach-restoran-barlar özellikle Türkiye'nin sosyete kesiminin,pop sanatçılarının uğrak yeridir.Yürürken her an bir ünlüyle rastlaşırsınız.İskeleler gündüz güneşlenmek,geceleri ise akşam yemeği için kullanılır.



Bir şeyler atıştırmak için tercihimizi Mantıcı'dan yana kullandık.
Burada ki mantı her yerde yiyebileceğiniz türden değildir.
Bizler,çocukluğumuzda annemin bu şekilde yaptığını da bildiğimiz için muhakkak yeriz.
Hemen yakınlarda isim yapmış "beach"lerden çıkıp burada yemeğini yedikten sonra tekrar dönen insanlarla rastlaşırsınız.İçlerinde ünlüler de vardır.Seneler önce "beach" denilen yerlere gitmeyi 
bıraktım.Neredeyse adım atışınızdan bile para alacaklar.Ayran-lahmacun 50TL vermek zorunda değilsiniz.
Gittiğiniz her yerde fiyatları sorun,uymuyorsa girmeyin.
Muhakkak sizin kıstaslarınıza uyan bir yer çıkacaktır.


                Ablam ve yeğen Eren

                      Yeğen Çağrı

Anıların güzelliği,o güzelliğin 
yaşandığı insanlarda saklı olduğuna inanırım.Paylaşımda bulunulan insanlar,o anları kalıcı kılanlardır.
Her yıl anılarımızı tazelemek üzere geliriz buraya.İyi de ederiz.


NOT :
Fotoğraflar bana aittir.
Türkbükü'nden manzaralar içermektedir.