31 Mart 2013 Pazar

BEN,RESİM,HAYAT...

BEN,RESİM,HAYAT...





Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki hem resim hem de yaşamak adına...Bazıları düşüncelerde kalıyor.Bu bile insanın kendisini tanımasına fırsat vermemesi demek değil mi?Kendini tanımak,mutluluğun veya başarının veya işte her neyse onun kapılarını aralamıyor mu?Bazen hem resimde hem de yaşantımda aynı şeyleri tekrar etmeye mi başladım diye kendi kendime soruyorum.Tekrarlar sıkıyor.Kendimden sıkılmak istemiyorum.Çıkış noktaları arıyorum.Buluyorum da.İnsanın kendinden sıkılma gibi bir lüksü olamaz.Olmamalı da.


Resimde de özgürlüğümü alabildiğine yaşamalıyım,düşlerimi olduğu gibi dökmeliyim.Bir itirafta bulunayım;resim,sevgililerimden biridir.Onunla birarada olduğumda herşeyi unutuyorum.Hele sevdiğim bir şeyler yapıyorsam geride çalan müziği bile duymuyorum.İşte bu halimi seviyorum.Yaşadığınız bir dünyadan bir başka dünyaya süzülmüşsünüz.O dünya sadece size ait.Renklerin dünyası.Orada hayat sizsiniz.Kimseye zarar vermeksizin istediğiniz gibi oynayabilirsiniz.Siz hangi düşüncelerle bir çalışma üzerinde uğraşırsınız ve sonrası seyreden hangi düzşüncelerle bakar çerçeve içine girmiş bir esere.


Dün kendimi kalabalığın içerisine bıraktım.Yürüdüm amaçsız.Vitrinlere baktım öylesine.Yolda yürüyen yüzler belirsiz...İkide bir birileri çarpıyor,düz yolda birden yandan biri önünüme çıkıyor.Artık yürümenin zevkten iskenceye döndüğü anda ise hemen bir pub'dan içeriye girdim.Kalabalık.Geriden gelen müzik sesini kalabalığın konuşmaları bastırmış.Olsun...Barda boş bir tabureye oturuyorum.Bir bira istiyorum.Şişe diye belirtiyorum.Gerekmedikce bu tarz yerlerde bardak kullanmam.Kullanmam...Kullananada bir şey demem.Burada da yüzler belirsiz.Keyifle biramı içiyorum.Düşünüyorum...


Sonra...Kalkıp eve geliyorum.

30 Mart 2013 Cumartesi

ANDREA BOCELLİ

ANDREA BOCELLİ


Bu cumartesi sabahı bana eşlik eder misiniz?Siz de kahvenizi alın,yudumlarken geri planda da bu şarkı odayı kaplasın.Ne dersiniz?


28 Mart 2013 Perşembe

27 MART DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

27 MART DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ


Binbir güçlükle tiyatronun devam etmesini sağlayanlara...





Tiyatronun hayatımızın her döneminde olması gerektiğine inananlardanım.O nedenle ailelere büyük görevler düşüyor.Çocuklarının ellerinden tutup götürmeli.Ailecek yapılabilecek güzel bir etkinliktir.Bireyler hem kendilerini hem de iletişimde olduğu diğer fertleri daha iyi tanıma olanağı kazanmaktadırlar.


Tiyatro,yaşamın bir parçasıdır.Bir yaşam tarzıdır.Sorunlar üzerinde düşünmeyi,sorgulamayı,yargılamayı öğretir.Bu nedenledir ki siyasetçiler pek sevmezler.Çünkü karşılarında düşünen insan istememektedirler.Her dediklerine yanlış-doğru evet diyen insan topluluğu onlar için daha makbuldür.Sanat,kendi düşündükleri gibi olmalı.Halbuki sanatı bir kalıbın içine sığdıramayız.Özgürdür.Kendi sınırlarını bile zorlar.Dolayısıyla sanatın içinde ki bireyin sınırlarını zorlamasına yardımcı olur.Onu özgür kılar.


Tiyatro,insanları düşündürür,aynı zamanda eğitir.Bütün bunları yaparken de eğlendirir.İnsanlar,tiyatroyu yaşantılarının bir parçası yapmalıdır.Hayatımızda her zaman olmalıdır.Tiyatroyu kendimizden,kendimizi de tiyatrodan mahrum etmeyelim.Önümüze yeni yeni dünyalar açıyor.Farklı bakış açıları sunuyor.Tek tip ya da kaba tabiri ile ''at gözlüğü'' ile bakmamızı engelliyor.


Hayat,yaşadığımız kadardır.Yaşam ise yaşadığımız anlardan ibarettir.O yaşadığımız anlar içerisinde tiyatroya yer verelim.Tiyatro,sevgidir,mutluluktur,güzelliktir,özgürlüktür,...

27 Mart 2013 Çarşamba

İŞİNE GELMEDİĞİNDE YOK (ÖYKÜ 15)

İŞİNE GELMEDİĞİNDE YOK





''Benzin olsa giderdik'' dedi Yusuf.''İşyerinde durumlar iyi değil,biliyorsun'' diye sözüne devam etti.Mahmut,hiç bir şey demeden yatak odasına geçti.Üstündekileri çıkarıp aşörtmenlerini giyerken ''benzini de benim üstüme yıkmak istiyor'' diye düşündü.''Bunu da yaparsan enayisin olum'' diye geçirdi içinden.Yıllardır tanıdığı ve görüştüğü bir arkadaşıydı.''Tanıdığım günden beri hep ağlıyor'' diye düşündü.Oysa maddi durum açısından Mahmut'u oturduğu yerde sıçardı,kaba tabiri ile.Sonra salona geçti,koltuğun birine yayılarak oturdu.''Ben gelmiyorum'' demesine gerek yoktu.Üstünü değiştirerek bunu söylemişti.Böyle bir şeyi beklemediğini yüzünün aldığı şekli açığa veriyordu,Yusuf'un.Biraz daha sohbet ettiler sonra evine gitti.


Mahmut,buzdolabından soğuk bir Efes çıkardı.Koca bir yudum aldı.''Ohhh'' ne iyi gelmişti.Kararını vermişti,bir daha arabasına binip bir yere gitmeyecekti.Elini cebine atmazdı.Arabası ile gittiği için kendini ödeme yapmaya zorunlu gibi hissederdi.Gerçi o cüzdanı hep arabada bırakırdı.Onun deyimiyle unuturdu.Cebinde de bir su alacak para dahi bulunmazdı.Bu durumda hep bir şeyler canı isterdi.Harcanılan parada gözü yoktu Mahmut'un.Çok iyi arkadaş modunda aptal yerine konuyordu.Bu durumdan hoşlanmıyordu.


Bir kaç gün sonra bir telefon konuşmasında Yusuf'a ''bir yerlere giderken,beni de götürmek için arama,sen git.Aramadın diye kırılmam.Arasanda gelmiyeceğim,bunu bil.'' dedi.Ondan sonra da bu verdiği kararı tuttu.Yusuf,uzun bir süre telefon etmedi.Aynı sitede oturduğu halde oturmaya bile gelmedi.Halbuki ne sık gelirdi,teklifsiz.Misafir olma zevkini bile tattırmazdı Mahmut'a.''Bir insanı kim olursa olsun bu derece tanımayacaksın'' diye geçirdi içinden.Bu kararını da daha sonraki günler tek Yusuf'a değil herkese uyguladı.Çok iyi tanıdığından karşısındaki insanın aldığı tavrın neden olduğunu biliyordu.Bu da çok üzücüydü.


Bu olay,Mahmut için bir çok şeyin başlangıcı olmuştu.Kendisini üzen olaylara ve bu olaylara sebebiyet veren kişilere artık hayatında yer yoktu.Yeri geldi 15 yıllık arkadaşlıkları noktaladı ve bir daha geriye dönüp bakmadı.Kendine söz verdi;bir daha kimsenin üzmesine izin vermiyecekti.Eskiden olduğu gibi hiç bir şeyi es geçmiyecekti,duymamazlıktan-görmemezlikten gelmiyecekti.Artık lafını karşısındakine esirgemeden söyleyecekti,ister hoşlansınlar-ister hoşlanmasınlar.


Mahmut,aldığı kararları hayatında uygulamaya başladı.O kadar rahatlamış hissettiki,bunu daha önce neden uygulamadım diye kendi kendine hayıflandı.Artık ilk önce kendisi vardı,sonra başkaları.


Yusuf,her hata yaptığında karşıdaki yanlış yapmış gibi tavır alırdı.Her seferinde de arkadaşları es geçerdi.Bu durum da kendisine,yanlışlarının doğru olduğunu hissettiriyordu.Çünkü her seferinde yaptığı şeyler arkadaşları tarafından affediliyordu.Mahmut daha sonraları Yusuf'u hiç görmedi,merak da etmedi.Biliyordu ki bir başka samimi olacak insan bulmuştu ve onun kendisini tanıyana kadar
aynı şeyler yaşanacaktı.Bu kendisinden önce de böyle olmuştu bundan sonrada böyle olacaktı.Çark öyle dönmeye devam edecekti ama o çarkın içinde Mahmut yoktu artık.Arkadaşlık...Ağzını kıvırdı farkına varmadan.Biraz samimi olunca dostum diyene ne demeliydi.İşte bir örneğini yaşamıştı.Bir daha yaşamaya niyeti yoktu.Bu durumda hemen karşısındakini uyarıyordu.İnsanların dostluk anlayışı bu kadar mı basitleşmişti.Arkadaşız...Bu kadar...Hiç bir şeyini konuşmadığın insan nasıl dost kelimesini kullanıyordu,anlamakta güçlük çekiyordu.


Mahmut güzel bir şarap açtı.Bugünün keyfini çıkarmak istiyordu.Müzik setine yeni aldığı sevdiği sanatçı Andrea Bocelli'nin ''Passione'' isimli CD sini yerleştirdi.Sanatçının sesi odanın içini kaplarken ''bazen bazı şeylere bile bile lades diyoruz'' diye içinden geçirdi.

NOT :
Öyküme konu olan resim suluboya çalışmamdır.

26 Mart 2013 Salı

DELİ HAYRİYE

DELİ HAYRİYE





Kumbaracı50 de Ayşenil Şamlıoğlu tarafından oynanan tek kişilik ''Evaristo'' oyunu beni çocukluğuma götürdü;''Bülbül Yuvası'' yıllarına.O zamanlar ''Deli Hayriye'' denilen ve bu şekilde çocuklar tarafından kızdırılan biri vardı.Ağza alınmayacak küfürlerle çocukları çil yavrusu gibi dağıtırdı.Çok fazla kızdığında yerden aldığı koca koca taşları oro..u analılar diyerek fırlatırdı.Ben korkardım.Sokağın başında gördüğümde 2.katta oturan nenemlere kaçar ya balkondan ya da pencereden seyrederdim.Buralardan da gözünün içine bakarak onu izleyemezdin.Dümb.ğ.n oğlu diye başlayıp en okkalı küfürleri bağırarak sıralardı.Bulunduğunuz yerden gitmenizi beklerdi.Aksi takdirde bir taş pencereyi aşağı indirirdi.Diğer çocuklar niye kızdırırdı,o niye kızıp öyle küfürler ederdi anlayamazdım.


Zaman zaman nenem yemek verirdi.Kapı aralığında yerken,kızdırmaya devam ederlerdi yaşıtlarım.Yemeği bırakır,kovalardı.


Daha sonraları mahalleden her gün geçen ''Deli Hayriye'' bunu seyrekleştirdi.Artık başında örtüsüyle geçiyordu.Baş örtüsünün altından saçının sıfıra vurulmuş olduğunu görüyorduk.Eskiden baş örtüleri şimdi etrafımızda gördüğümüz gibi değildi.Çocukluğumda bunun için kavgalar yoktu.Zaten yıllardır kadınların siyasetçilere çıkıp da ''bizim baş örtümüze karışmayın'' dememesine şaşırmışımdır.Bir ''kürtaj'' olayında birlik olan kadınların dediklerini nasıl yaptırdığını gördük.Evet siyasette kadın daha fazla olmalı.Ama liderinin her dediğine evet diyen değil.Söyleneni sorgulayan,yanlışsa hayır diyen kadınlar olmalı.Geri planda kalıp varlığı ile yokluğu belli olmayan tarzda değil.Blakis ön planda olan,doğruları savunan,ülkesini daha ilerilere taşıyan kadınlar olmalı.


Bakın ''siyasi partiler yasasını'' değiştireceğim deyip de iktidara gelen hangi siyasetçi bunu değiştirdi?Dediğini yaptıran kadınlarımız artık ülkemizin geleceğinde de önemli görevler almalı.Kendinizi ikinci plana attırmayın hanımlar.Görüldüğü üzere bizler tek başımıza bir şey yapamıyoruz.Kaba kuvvet,bağırma,hakaret...Sizleri istiyormuş gibi gözüküp gerçekte istemeyenlere karşı durun.Sizler olmadan bu ülke yapmacık demokrasilerle kendini avutmaya devam edecek.


''Deli Hayriye'' nin saçını sıfıra vurdurması kimi insanların bitlendi şeklinde algılamasına neden oldu.Bu seferde böyle kızdırıldı.Her geçen gün geçmeleri seyrekleşiyordu.Eskiden olduğu gibi bir canlılık da yoktu ''Deli Hayriye''de.Kimi zaman çocukların kızdırmalarına bile aldırmıyordu.Bu duruma evdekiler ne diyordu şimdi hatırlayamıyorum.Bir süre sonra unutup gittik.Çünkü artık gelip-gitmeler yoktu.


Gözümün önünden şöyle gelip-geçti.

25 Mart 2013 Pazartesi

''EVARİSTO'' OYUNUNA DAİR...

''EVARİSTO'' OYUNUNA DAİR...





Altıdan sonra tiyatronun ''6 üstü oyun'' projesi kapsamında Kumbaracı50 de gösterime sunduğu tek kişilik oyunlardan ''Evaristo'' adlı oyunu izlemek üzere geçen hafta bugün gitmiştim.Heyacanla gittiğim oyundan hoş duygularla ayrıldım.İnsanın sevdiği sanatçıyı hem de uzun bir aradan sonra(14 yıl) duygu coşmalarıyla sahnede izlemesi gibisi yok.





Kumbaracı50 de yerinizi almak üzere içeriye girdiğinizde kendinizi çöplük evlerden birindeymiş gibi hissediyorsunuz.Sahne çok güzel kurgulanmış.Bir süre sonra da o pisliğe yakışır pislik içinde birinin dolandığını görüyoruz. Çöplük arasında dolaşan kadının yaşama tutunuşunu izliyoruz.Geçmişe-günümüze gidip gelmeler var.Günümüze yapılan göndermeler nasıl da cuk diye oturmuş.Abartmadan,sade bir şekilde duyguları bize geçiriyor.Gidilesi bir oyun.Kaçırmayın derim.





EVARİSTO

Yazan:Civan Canova

Yöneten:Nihal Koldaş

Oynayan:Ayşenil Şamlıoğlu

Mekan ve Kostüm Tasarım:Başak Özdoğan

Işık Tasarımı:İsmail Sağır,Onur Kiraz

Asistan:Sinem Öcalır

Fotoğraf:James Hughes

tek perde / 65 dak.

tam 40, ind. 25

Biletler Kumbaracı50 gişesi ve Biletix‘te

Kumbaracı50 gişe:(212) 243 50 51
Pazartesi-Cumartesi 16:00-20:30
Pazar 11:00-13:00

NOT1:
Oyunun oynandığı günleri ve hakkında yazılmış yazıları Kumbaracı50 nin kendi internet sitesinden takip edebilirsiniz.

NOT2:
Benim de takip ettiğim Melih Anık'ın ''Düşünceler'' isimli bloğundan bu oyun ve diğer oyunlarla ilgili yazılarını okuyabilirsiniz.

NOT3:
Fotoğraflar ve Civan CANOVA hakkındaki yazı Kumbaracı50 'nin sitesinden alıntılanmıştır.

YAZAR: CİVAN CANOVA




Fotoğraf:Erhan Yürük

1955 Ankara doğumlu.1973 T.E.D. Ankara Kolejini bitirdi.1974 Yılmaz Güneyin Arkadaş filminde rol aldı ve aynı yıl Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümüne girdi.1979 Konservatuardan mezun olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu kadrosuna katıldı.

OYNADIĞI BAZI OYUNLAR:Antigone ,Yaralı Geyik,Kunduz Kürk,Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası ,Truva Savaşı Olmayacak , Barış Gezegeni,Kırmızı Pabuçlar,Julius Caesar,Lysistrata,Düşüş,Cadılar Machbeth’ i ,Danton’un Ölümü,Ölüm Tuzağı,Gizli Oturum,Yeşil Papağan Limited,Bir Casusa Ağıt,Kaktüs Çiçeği.


YAZDIĞI OYUNLAR:Erkekler Tuvaleti, Kıyamet Sularında,Kızıl Ötesi Aydınlık,Ful Yaprakları,Düğün Şarkısı,Sokağa Çıkma Yasağı,Mitosmorfoz,Üstat Harpagon, Lydia, Niobe,Neon,Yıl Dönümü,Tuna’ nın Korsanları,Prömiyer,Evaristo


EVARİSTO OYUNU HAKKINDA: Evaristo” yu çok severek yazdım. Bazı oyunların yazımı uzadıkça görev gibi gelir. Bitirmek için çabalarsınız. Bu öyle olmadı. Bir çırpıda derler ya, öyle yazıldı. Hem de bir çok işin arasında. Sevgili Yiğit Sertdemir arkadaşımın önerisi olmasaydı yazılmayacaktı belki de. Altı oyun, altı yazar, altı yönetmen ve altı oyuncu. Çok cazip bir projeydi. Kumbaracı50′ nin sahnesini gördüğümde ise hevesim daha da arttı. Ve uzun süredir kafamda dolanıp duran düşünceler, mekanın da etkisiyle dökülüverdi; yaşlı, uçuk, düşkün, çok bildik ya da ne idüğü belirsiz bir kadının ağzından: “Aslında ufuk çizgisine bakınca anlaşılıyor. Tuhaf bir kızıllık var gibi. Sadece okyanus tarafında değil.. her tarafta. Bahar havası diyor televizyonlar ama… Bilemedim. “ Hani bir baş soğan bir şişe rakı içirir derler ya, kafamdaki bu cümle de bana koca bir oyun yazdırdı. Sevgili Nihal Koldaş’ ın oyun hakkındaki birkaç cümlesini okuduktan sonra, ekleyecek pek bir şey de bulamadım doğrusu. Bu oyun sayın Koldaş’ ın anlattığından daha iyi anlatılamaz kanımca. Ve de hayali bir kadına hayat verecek olan o iki muhteşem kadını düşündükçe, iyi ki yazmışım diyorum. Teşekkür ederim Nihal Koldaş ve Ayşenil Şamlıoğlu. Ve elbette Yiğit Sertdemir. Bana bir oyun kazandırdınız.Tabi hepimize.


22 Mart 2013 Cuma

DEĞİŞMEYEN İNSAN OLUR MU?

DEĞİŞMEYEN İNSAN OLUR MU?


(Bir arkadaşıma ...)


Evet,olur.
Hatta değişmediğini böbürlene böbürlene anlatana bile rastladım.Bir insan nasıl olduğu yerde sayabilir,bunu anlamakta zorlanıyorum.
Değişen zamanla değişen herşeye uyum sağlamak kişinin kendisini geliştirmesi ve değiştirmesiyle olur.Bununla beraber hayata,yaşantınıza,insanlara,olaylara v.s. bakış açınız da değişir.
5 - 10 yıl önceki senle 15 yıl önceki sen aynı olamazsın.Eğer hâlâ aynıyım diyorsan bunda bir sorun var demektir.Kişinin kendisini sorgulaması gerekir.
Aksi takdirde bir olan evini iki-üç-dört yapar,arabanı falanca modele yükseltmeye çabalar,paranı çoğaltmakla uğraşır durursun.Ya kendin?Kendine yatırımın ne?
İnsanların hayata senin baktığın pencereden bakmasını bekleme.Herkesin sana ayak uydurmasını da.Ne dersin empati kurmaya,karşındaki insanların penceresinden bakmaya?
Hayatın dün gibi bugün de aynı ve yarında aynı olacaksa ''HAYAT''ta problem yok ''SEN''de problem var demektir.

18 Mart 2013 Pazartesi

SEN KİMSİN?

SEN KİMSİN?

Var-yok arası bir yerdesin.Bir varsın,bir yoksun.Ya varsındır,ya yoksundur.Hayal değilsin.Gerçeksin.

Gerçek,var olduğunu bilmek midir?Görmemek,sadece var olduğunu bilmek...Bu kadar mı?


KİM O?

sen kimsin?
nerden gelirsin?
nereye gidersin?

dünyalıyım,
dünyadan geldim.
(M.YUMRU)

16 Mart 2013 Cumartesi

MUHTEŞEM BİR KONSERDİ;KEREM GÖRSEV

MUHTEŞEM BİR KONSERDİ;KEREM GÖRSEV





2 Mart cumartesi akşamı CRR'de ki konser muhteşemdi.Kerem Görsev'e bu konserde Ferit Odman(Davul),Kağan Yıldız(Kontrbas), Ernie Watts(Saksafon) ve Alan Broadbent'in orkestra şefliğinde CRR senfoni orkestrası eşlik etti.Hepsi de harikaydı.Bizleri bir rüya alemine götürdüler.Kendimi bulut üzerindeymişcesine hafiflemiş,mutlu hissettim.Arada sololar ve solo çalınan kısmın sırayla sanatçılar tarafından çalınması muhteşemdi.Ağzı açık ama beraberinde kulaklar da alabildiğince açık bir şekilde izledik ve dinledik.





Dolu olan konser salonunda ki izleyiciler olarak,konser bitiminde konserin muhteşemliğine yakışır bir şekilde alkışladık.Kerem Görsev ve arkadaşlarını hemen bırakmak istemedik,onlarda bizleri bırakmadılar.Keyifli bir konserdi.





Aşağıda ülkemizde caz müziğini temsil eden en önemli müzisyenlerden Kerem Görsev'in konser tadında,zevkle dinleyeceğiniz bir videosunu paylaşıyorum.Buyurun;





NOT:http://www.keremgorsev.com/

15 Mart 2013 Cuma

TÜRVAK MÜZE

TÜRVAK MÜZE





İstiklâl Caddesinde gitmek istediğim bir yere,bir müzeye doğru yürüyorum.Galatasaray Lisesinin hemen yanında ki sokağa dönüp 9-10 adım yürüdükten sonra sağ tarafta karşımda duruyor.Öncesi de Arkeopera var.Dıştan kitap satılan bir yer gibi gözüksede ikinci katı galeridir.








Müzeyi gezerken farklı duygular içerisindesiniz.Sıkca iç geçirdiğinizin farkına varıyorsunuz.Kimi zaman sizi alıp çokkk eskilere götürüyor kimi zaman üzülüyorsunuz kimi zaman da mutlu oluyorsunuz.








Tiyatro bölümünde dolaşırken iki duygum birbiriyle alabildiğince kavga ettiler.Mutlu oldum;izlediğim tiyatro oyunlarının afişlerini ve sanatçıların fotoğraflarını gördükce.Üzüldüm;sahnede izlemek isteyip de izleme olanağına sahip olamadığım sanatçıların fotoğraflarını gördükce.Bu iki duygunun birbirleri içerisine girmesi beni oldukca sarstı.








Ama her şeye rağmen kapıdan çıkarken dudaklarımda tebessümle ve mutlulukla çıkmak harikaydı.Bu müze için Türker İnanoğlu'na teşekkür ederim.








Siz hala gitmediniz mi?Belki de önünden defalarca geçiyorsunuzdur.Bir uğrayın isterseniz.








ADRES:

TÜRVAK-Türker İnanoğlu Vakfı Sinema-Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı

Yeni Çarşı Cad.No:24
Galatasaray Meydanı
34430 Beyoğlu/İSTANBUL

Telefon: 0(212) 245 80 91-92-93

e-mail : info@turvak.com
web : www.turvak.com

Ziyaret Saat ve Günleri: Pazartesi günü haricince saat: 10.00 – 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

Ziyaret Ücretleri:
Öğretmen, öğrenci ve emeklilere 5,00 TL Tam:10,00 TL
Harp malülü, gaziler ve engelliler : 1 TL


NOT1:
Müzeyi gidip görmeden küçük bir gezinti yapmak isterseniz aşağıda ki linki ziyaret edebilirsiniz;
http://www.youtube.com/watch?v=97VBfvWZa0o&feature=player_detailpage


NOT2:
Müze içerisinde fotoğraf çekmek yasak.
Birinci fotoğraf bana ait ama diğer Fotoğraflar '' http://www.istanbul.net.tr/istanbul-Rehberi/istanbul-muzeleri/turvak-sinematiyatro-muzesi-ve-sanat-kitapligi/169/4# ''
internet sitesinden alıntılanmıştır.Başka konularda da takibe alabileceğiniz bir sitedir.

14 Mart 2013 Perşembe

HEYYY TURŞU KURDUM

HEYYY TURŞU KURDUM


Ablam 3-4 günlüğüne bana geldi.Onun gelmesinden istifade ederek sevdiğim yemekleri de yaptırıyorum.Sağolsun beni kırmıyor.Ehhh anasının kızı,parmakları yiyecek kadar güzel yapıyor.


Yeme-içme açısından biz şanslı çocuklardık.Annem sayesinde lezzetli,güzel,herkesin yapamayacağı yemekler yedik;içli köfte,tatar,mantı,Kürt köftesi v.s. ve böreğin ve tatlının her çeşiti.Yıllar önce göğsünden amaliyat olduktan sonra onu yormamak üzere bunlara kısıtlamalar getirdik.Ne kadar hayır desek de kendisi bu zorlu yemekleri yapmayı çok istiyordu.Biz de tadımlık yapmasına müsade ediyorduk.Yakın zamanda da bir elinden amaliyat oldu ve iyileşir iyileşmez de diğer elinden olacağından bu işler onun için bitti.Bundan sonra sadece yeme işini yapacak.





Heyy hanımlar,yazıyı okumaya ara verip göğüs kontrolünüzü yapsanınıza.Erken teşhis hayat kurtarır.Bu kontrolü yaparken ilk önce kendinizi sonra da etrafınızda ki insanları düşünün.Erken teşhis sonucu hayatlarını aynı güzellikte devam ettiren sanatçılarımızı yazılı ve görsel basından takip ediyorsunuzdur.Eee ne duruyorsunuz o zaman,her gün o basit kontrolünüzü yapın,lütfen.



Ablam,her geldiğinde sevdiğim şeylerden yapıp dolaba koyar.Eğer evdeysem,ne yapıyor diye bakarım öylece.Ben de fena yapmam ama uğraşmaktan pek hoşlanmıyorum.Dolayısıyle uğraşısı çok olan şeyler bana göre değil.Ama yaparsam da lezzetli yaparım.Bazen keyfim yerindeyse,evden dışarıya çıkmak da istemiyorsam,yaptıklarımla kendime güzel bir ziyafet çekerim.Eğer o ara gelen olursa benimle beraber o da parmaklarını yer.:))



Küçüklüğümden beri evde lahana turşusu hiç eksik olmazdı.Annem de yaptımı yapardı hani.O lezzeti nasıl verir,ne yapar,bilemezdik.Ablam da güzel yapar.Ben de lahana ve diğer şeyleri aldım,eve geldim.Ablam söyledi ben yaptım.Turşu tamam.Olmasını beklemek gerek.Bekleyeceğim...





Yemesi kolay.O işlemi çok güzel yaparım.:))

9 Mart 2013 Cumartesi

HAYAT YAŞADIĞIMIZ SÜRECE VAR (ÖYKÜ 14)

HAYAT YAŞADIĞIMIZ SÜRECE VAR






Bunun böyle olacağını biliyordu.Kendinden emindi.Hayat,yaşadığımız sürece vardı.Giden için bitmiş,yaşayan için ise artık eskisi gibi olmayacaktı.Öyle ''giden için hayat,yeni başladı'' laflarına da karnı toktu.Şimdiye kadar gidip de geri dönen olmamış ki,orda ne var-yok anlatsındı.


Hayatına heyecan katmaya çalışıyordu.Ruhunda ki dinmeyen açlığı nasıl doyururum düşüncesindeydi.Hep bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Televizyonda bir yarışma proğramında sunucu,yarışmacıya ''kişinin yaşadığı her gün,birbirinin aynısıysa 70 yıl ya da 90 yıl yaşasa ne-yaşamasa ne?'' demişti.Ne kadar doğru bir sözdü.Daha önce düşünmüyorken belki yaşı ilerledikçe yaşayamadığı şeyleri bir daha hiç yaşama olanağı olamayacağını düşünmeye başlamıştı.Geriye dönüş yoktu.Ahh keşke olabilseydi.Yapmadığı ya da yaptığı şeyleri yapmayı ya da yapmamayı ne kadar isterdi.


Hemen ''Bu işte çalışıyor olur muydum?'' diye sordu kendi kendine.Her zaman yarattığı bahaneleri sıralamaya başladı.Bahanelerin ortak noktası ''para''ydı.Çoğu yaşadıkları onun sayesinde olmamış mıydı?Bir çok şeyi onun sayesinde elde etmemiş miydi?.Bahaneler böyle sürüp gidecekti.''Öfff'' dedi,aynı şeyleri sıralamaya başlamıştı.Sıkılmıştı kendinden.Dobralığını severdi ama neden bu konudan kaçmayı yeğliyordu.Yalan söylemekten hoşlanmayan biri olarak kendine yalan söylüyordu.Gerçek olan buydu;Yaşı gençti ama bir an önce emekli olacağı yılın gelmesini istiyordu.Neyse ki az bir şey kalmıştı.O an işte o an arkasına bakmadan gidecekti.O zaman hayatının bir bölümünü geçirdiği bu yer bitecekti.Derin bir ''ohhh'' çekti.Bunun düşüncesi bile rahatlatmıştı.



Yapmak istediği o kadar çok şey vardı ki,hangisini yapsındı.Bazılarında ipin ucunu yakalamak zordu,kaçmıştı bir kere.İpin ucunu yakalamakla uğraşacağına ipin ucu kendinde olanla uğraşmalıydı.Hemen oracıkta karar verdi.Usulca kalktı yerinden.Üzerini değiştirmeden ayakkabısını giydi.Kapıdan çıktı.Sanki geri gelmiyecekmiş gibi zevkle kapıyı kilitledi.Asansörü beklerken ''beyaz giyme söz olur,siyah giyme pis olur,gel beraber kaçalım muradımız tez olur'' türküsünü mırıldanıyordu.Bu ne keyifti.Mutluluğu yüzünden okunuyordu.Apartman kapısından çıkarken kapıcıyla karşılaşdı.Gülerek ''merhaba'' dedi.Yanından geçtiği çiçeğin yapraklarında elini usulca gezdirdi.Çiçek,tebessüm etti.''Muck'' diye çaktırmadan bir öpücük gönderdi.Elleri ceplerinde türküyü ıslık çalarak söylemeye çabalayarak yürüyordu.Ne olacağı hesabını yapmadan yaşamayı ne çok seviyordu.Kendine hesap vermekten hoşlanmayan,başkasına mı hesap vermekten hoşlanacaktı.



''Ahhh,ahhh'' çekti,sessizce.İstediği gibi yaşayan şanslı kaç insan vardı bu dünyada.''Onların içerisinde ben yokum'' diye düşündü.Olsundu,olanakları ölçüsünde istediği gibi yaşıyordu.İnsanoğlu açgözlüydü;hep daha fazlasını istemez miydi?''İstiyorum'' diye bağırmak istedi.Bağıramadı.Bu bile istediğini yapamamak değil miydi?''Offf ulan offf'' dedi içi cızz ederekten.Bunları düşünmek istemiyordu.Hatta hiç bir şey düşünmek istemiyordu.



Havaalanında...Oturmuş bir köşede birasını yudumluyordu.Geri planda anons ''..:.. de kalkacak Bodrum uçağına 105 numaralı kapıdan teşrifleri rica olunur...''sesi yankılanıyordu.

NOT :
Öyküme konu olan resim suluboya çalışmamdır.

8 Mart 2013 Cuma

''AŞKA 103 ADIM'' OYUNUNA DAİR...

''AŞKA 103 ADIM'' OYUNUNA DAİR...





Oyun,oyuna adını verdiren,kızın annesinin sayarak çıktığı 103 basamaklı merdivene sahip evin içerisinde geçiyor.Yeni evlenmiş çift,buraya yeni taşınmıştır.İlk bölümde yeni taşınılan bir evde yaşananlar yanında anneyi tanıyoruz,komşuyu tanıyoruz.Anneyi oynayan Suna Keskin,muhteşemdi.Her oyuncu rollerinin hakkını verdi,emeklerine sağlık.





İkinci bölümde ise evli çiftin,mutlulukları,mutsuzlukları,çatışmaları,çözümleri yanında dul olan anne ile yalnız yaşayan komşu arasında yakınlaşmaları keyifle,gülerek izledik.





Güzel bir oyundu.Bitiminde oyuncuların uzun süre sahneden alkışlarla indirilmemesi de bunu doğrular nitelikteydi.Kaçırmayın derim.






TİYATRO KARE

AŞK'A 103 ADIM

Yazan:Neil Simon

Uyarlayan&Yöneten:Nedim Saban

Oyuncular:Özge Özberk,Bülent Seyran,Umran Ertok ve Suna Keskin


ADRES:Cemal Sahir Cad.No:33 Profilo Alışveriş Merkezi Mecidiyeköy/İSTANBUL

Tel : 0212 243 44 85

Faks : 0212 243 44 86

E-Posta : info@tiyatrokare.com.tr

NOT 1:
Fotoğraflar,tiyatro Kare'nin internet sitesinden alıntılanmıştır.

NOT 2:
http://www.tiyatrokare.com.tr/

6 Mart 2013 Çarşamba

OYUN OYNAMAK SOSYALLEŞMEK MİDİR?


OYUN OYNAMAK SOSYALLEŞMEK MİDİR?




Evet,anladığınız gibi sanal oyunlardan bahsediyorum;bilgisayar,playstasion ve akıllı telefonlarda oynananlardan.


Çok yakınım olan biri ''oyun oynamak da sosyalleşmedir'' dedi.Ben bunu kabul etmiyorum.Sosyalleşme tek başına bilgisayarın başında olmaz.Hayatın içinde olmak gerek.Ne kadar konuşsakda düşünceler değişmedi.Birinde sanal alemdesin diğerinde hayatın içinde.Halbuki ''oyun oynamak''la ''hayatın içinde olmak'' aynı şeyler değil.İkisi arasında dağlar kadar fark var.Sanal alemde yaşananla gerçek hayatta yaşanan,kişiye farklı duyguları yaşatır.En basitinden sanal alemde oluşturduğun karekterin yine oluşturduğun dünyanda yürümesiyle,senin gerçek hayatta gezerek,etrafı seyrederek,düşünceler içinde yürümen bir mi?


Online başka kişilerle oyun oynuyorum densede farketmez.Karşıdakinin gözlerine bakabilmelisin,sesini duyabilmelisin,vücut diline şahit olabilmelisin...


Siz ne dersiniz;Oyun oynamak sosyalleşmek midir?


4 Mart 2013 Pazartesi

SİZİN GİBİLER GELMESİN...

SİZİN GİBİLER GELMESİN...





Pazar günü yiğenimle birlikte Profilo Kültür Merkezinde oynanan TiyatroKare'nin ''Aşka 103 Adım'' oyununa gittik.Güzeldi,İkimizinde hoşuna gitti.Yalnız telefon işine bir çözüm bulmak lazım.Oyun başlamadan önce iki-üç kere kasetten sesli uyarı yapıldığı halde telefonunu kapatmaya unutanlar var.Birinci Bölümde 9-10 kişinin telefonu çaldı.Biz de dahil olmak üzere seyirciler homurdandı.İkinci Bölümde ise bizim sıramızda oturan bir kişinin titreşimde olan telofonu inledi durdu.Hemen arkasından bir başkasının telofonu çalmaya başladı.O kadar uzun çaldı ki 'telofonunu kapatsana' şeklinde benzer cümleler telofon zilinin çaldığı tarafa doğru çoğalmaya başladı.En nihayet telefon sustuğunda da Suna Keskin'in dönüp 'bitti mi?' demesi hoştu.Böylesine büyük sanatçı,hanımefendi söylemiyle o kişinin yerin dibine girmesine neden olmuştur diye düşünüyorum.Bence o kişi,her şeyi hak etmişti.Sanatçı inceliğiyle güzel bir azarlamaydı.


Tiyatroda bir koltuğun bile boş olmasını istemeyen,üzülen ben,bu kişilerin gelmesini istemiyorum.Oyuna odaklanmışken,sizi oyunun içinden alıp çıkarıyor.Seyirci için berbat bir durum.Oyuncular açısından da hoş bir durum olmasa gerek.


Teknolojiyi son noktasına kadar kullanmayı seven insanoğlu,tiyatroya girince uyarılara rağmen telefonu kapatmayı ya da sessize almayı düşünemiyor.Bakıyorsun herkesin elinde akıllı telefonlardan var.Kişinin kendiside taşıdığı alet kadar gelişmiş olması gerekmiyor mu?

1 Mart 2013 Cuma

BAZI ARKADAŞLARIMDAN DESTEK GÖRMEDİM

BUNLARDA BİR KONUDA ARKADAŞLIĞIN BİR BAŞKA HALİ


Resim uğraşımı geliştirip daha bilinçli bir duruma gelmek üzere kursa kayıt olduğumda(ki atölyeye hâlâ devam ediyorum),belirli bir samimiyetimin olduğu arkadaşlarımdan bunu destekleyici hiç bir davranış ve konuşma göremedim.Adeta bunu görmezden geldiler.Hiç ummadığım insanlar,sözleriyle bana destek oldular ve yaptığım resimleri görerek çok hoş laflar ettiler.Onlara teşekkür ediyorum.


Kursa başladığımda iki etrafımda ki arkadaşlarım buna şaşırdılarlar ve kısa sürecek resim aşkı olarak baktılar.Bilmiyorlardı ki bu uğraşın daha önceye dayandığını.Kargacık-burgacık resim yaptığım düşünülüyordu.Gözlerde ki alaycı bakışları anlayabiliyordum.Tabii bunların hiç biri umurumda olmadı.Bu beni ilgilendiren bir şeydi ve mutluydum.Bu yeterdi.Burada bir kaç arkadaşımın tepkisine yer vermek istiyorum...Desteklerini göreceğimi düşündüğüm ama adeta böyle bir uğraşım yokmuşcasına davranan örneklerden bir kaç tane anlatmak istiyorum.


Bir gün kurstan eve dönerken aynı sitede oturan bir arkadaşım kahve içmeye çağırdı.Eve gitmeden onlara geçtim.Karakalem çalışmalarım yanımda bir fırsat yaratıp gösterdim.Arkadaşımın yüz şekli böyle bir şey beklemediğini gösteriyordu.Verdiği yanıt ''ben de yaparım ki'' oldu.İlgilenmedi ve başka bir şey söylemedi.Herhalde dalga geçebileceği resimler olacağını düşünüyordu.Eğer öyle olsaydı orada ve başka yerlerde neler söyleyebileceğini tahmin edebiliyordum.Bu arkadaşım aradan yıllar geçti ama resimi bırakın sanatın bir başka dalıyla bile hâlâ ilgili değil.

Yine aynı sitede oturan bir diğer arkadaşım;sürekli bir aradayız,sadece iş saatleri birbirimizi görmüyoruz.O da farklı şirketlerde çalıştığımızdan.Uzun bir süre hiç oralı olmadı.Merak etmedi.Ben de oralı olmadım.Ortak bir arkadaşımızla oturmaya geldiğinde,diğer arkadaşlar görmek istedikleri zaman resimlerimi gördü.Böyle bir şey beklemediğini itiraf etti.ondan sonra da bir yağlıboya tablo için başımın etini yedi durdu.

Bir başka arkadaşım kendine vereceğim resmin ismini beğenmedi.Resime bakmadan başka bir tane olsun dedi.Resmin ismiyle kendisi arasında bir benzetmemi yaptı,anlayamadım.O resim onun içindi.O zaman o değilse hiçbiriydi ve öyle de oldu.

Bir arkadaşıma da bir konuşma içerisinde (Beşiktaş spor taraftarı) Kartal resmi yapmak için söz vermişim,güya.Söz vermedim.Çünkü verilen sözlerin tutulması gerektiğini aksi halde söz verilmemesini savunan bir insan olarak yapamayacağım sözler vermem.Aynı şeyleri her yerde ve her zaman duymaktan bıktığım için yapıp vermiştim.Yalnız o,resmi siyah-beyaz istiyordu,ben de insiyatifimi kullanarak renkli yaptım :)) .

Bir arkadaşıma da iki tane suluboya tablo vermiştim.Bir daha ki gidişimde astığı yeri göstermişti,içim cızzz etmişti.Banyoyu uygun görmüştü.Düşünebiliyor musunuz o nem içerisinde o suluboya tabloların hâli nice olmuştur.Karşınızda ki insan ne kadar sevdiğiniz biri olursa olsun,değer bilmeyecekse istese dahi vermiyeceksin.En güzeli bu.Şimdi bunu uyguluyorum.Karşımdakinin anlayabileceği şekilde 'hayır' diyorum.

Bazen herhangi bir konuda beklediğiniz desteği hiç bir arkadaşınızdan göremiyebiliyorsunuz.Ama böyle bir desteği dillendirmesenizde istiyorsunuz.Sizi daha iyi motive edecektir.Ailenizin,bazı arkadaşlarınızın ve ummadığınız insanların destekleyici,hoş sözleri her şeye değiyor.Onlara tekrar teşekkür ediyorum.Sizler her daim var olun emi.